Diyabet, insülin direnci, mutlak ya da göreceli insülin eksikliği veya her ikisinin bir arada bulunmasına bağlı olarak gelişen, kan şekerinin yüksek olduğu metabolik bir hastalıktır.
Diyabetin belirtileri; çok su içme, çok idrara çıkma, iştah artışı veya iştahsızlık, halsizlik, çabuk yorulma, ağız kuruluğu, bulanık görme, açıklanamayan kilo kaybı, inatçı infeksiyonlar, tekrarlayan mantar infeksiyonları, kaşıntı şeklinde olabilir.
Tip 1 Diyabet, pankreas hücrelerinin yıkımı sonucu ortaya çıkar. Tip 2 Diyabete, insülin direnci ve pankreasın insülin salgılamasında görülen bozukluğun bir arada bulunması neden olur. Gestasyonel diyabet ise, daha önce diyabeti olmayan bireylerde gebelik sırasında ortaya çıkan bir durumdur.
Yaş, obezite, hareketsiz yaşam ve ailede diyabet varlığı tip 2 diyabet gelişimi için en önemli risk faktörleridir. Uluslararası Diyabet Federasyonu verilerine göre 2019 yılında dünyadaki diyabetli hasta sayısı 463 milyon iken bu sayının 2045 yılında 700 milyona ulaşacağı öngörülmektedir. Ülkemizde ise 1997-1998 yıllarında diyabet sıklığı %7.2 iken 2010 yılında yaklaşık iki kat artarak %13.7’ye ulaştığı görülmüştür. Hastalığın giderek yaygınlaştığı dikkate alındığında, halen ülkemizde 20 yaş üzeri her 100 kişiden en az 15’inin diyabetli olduğu tahmin edilebilir. Türkiye Avrupa’da diyabet sıklığının en yüksek olduğu ve en fazla diyabetli hastanın yaşadığı üçüncü ülkedir.
Diyabet, yeterli tedavi edilmediğinde kalp ve damar hastalıklarına, inmeye, görme bozukluklarına, sinir ve böbrek hasarlarına neden olabilir. Ayakta yara oluşması, gangren ve buna bağlı uzuv kayıpları oluşabilir. Diyabet, körlüğe neden olan ilk üç hastalık içinde yer almaktadır. Kronik böbrek yetmezliğinin önemli bir nedenidir ve diyaliz ünitelerinde tedavi gören hastaların yarısı diyabetlidir. Kaza dışı ayak/bacak kaybının en önemli sebebi diyabettir. Erken tanı ve yeterli tedavi ile hastaların hayat kalitesi yükseltilebilir, komplikasyonların gelişmesi geciktirilebilir hatta önlenmesi mümkün olabilir.
Tip 1 diyabette insülin eksikliği olduğundan tedavi mutlaka insülinle yapılır. Tip 2 diyabetli birçok hasta sağlıklı, düzenli ve dengeli beslenme, yeterli fizik aktivite ve ağızdan alınan ilaçlar ile diyabetin olumsuz etkilerinden korunabilir. Bazı Tip 2 Diyabetli hastalarda ise, zamanla kan glukoz düzeyleri ilaçla kontrol edilemez ve insülin desteği gerekir. Her hastanın tedavisi bireyseldir. Hastalar sağlık sorunlarının önemine göre tek bir ilaç kullanabildikleri gibi; iki veya daha fazla çeşit ilaç kullanabilirler. Tip 2 diyabetik hastalarda yanlış olarak yerleşmiş bir kanı; kan şekerini düşürmek için yalnızca ağızdan alınan haplara ihtiyaçları olduğu, asla insülin kullanmamaları gerektiği, insülin kullanılırsa alışkanlık yapacağı yönündedir. Diyabetik hastanın mevcut durumuna göre, en uygun tedavi hekimi tarafından düzenlenmelidir.
Gizli Şeker Nedir?
Bireyin kan şeker düzeyi normalden yüksek olduğu halde şeker hastalığı tanısı koymaya yetecek değerde değilse bu durum gizli şeker ya da pre-diyabet olarak tanımlanır. Gizli şekeri olan kişilerde yaşam tarzı değişiklikleri ve diyet düzenlemeleri yapılmadığı, kilo kontrolü sağlanmadığı durumda genellikle 5-10 sene içinde Tip 2 diyabet görülmektedir. Gizli şekerin Tip 2 diyabete dönüşmesini engellemek ve geciktirmek için sağlıklı beslenilmeli ve daha hareketli bir hayat tarzı benimsenmelidir.” İfadelerinde bulundu.
Hastanemiz poliklinik katında ise Diyabet Eğitim Hemşireleri ve tarafından açılan stantta Kan Şekeri ölçümü yapıldı. Hastane yöneticilerimizin de katılımıyla düzenlenen etkinlikte, gerekli görülen hastalar Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayşe Merve GÜLDÜN tarafından diyabet konusunda bilgilendirilerek ileri tetkik için yönlendirildi.